Germiyan Köyü
- Selin Oztuncman
- 10 Kas 2020
- 2 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 3 May 2023
Eylül ayında ziyaret ettiğim Germiyan Köyü benim için son zamanlarda yaptığım en değerli gezi oldu. Köyün meydanı diyebileceğimiz, bir bakkal, bir fırın, bir de camiden oluşan bu küçük alanda rastladığım yerli kadınların çay saatine konuk olmam ile başladı bu gezi. Bir o kadar şaşkın ama bir o kadar da sevgi dolu karşıladılar beni, yoldan geçen yabancı birisini bu kadar çabuk aralarına almaları ne kadar özel insanlar olduklarının bir göstergesi bence. Elimde kameram ile oturdum yanlarına, ülkemizdeki tarım kültürünün dejenerasyonu hakkında konuşmak istediğimi söyledim. Bu kadar zengin, eski ve verimli toprakların elimizden neden kayıp gittiğini, neden bu hazineyi iyi değerlendiremediğimizi sordum. Sohbet oradan açıldı, ve kendimi bir anda bu topraklara, bu işe gönül vermiş insanların feryat etmelerini dinlerken buldum. Sadece tarım değil, eskilerden günümüze kadar fiziksel olmasa da sözel bir şekilde taşınan köy kültürünün çürüdüğünden bahsettik. Elbette seneler önceki hayatı ve gelenekleri günümüz teknolojisinin sağladığı imkanlar çerçevesinde sürdürmek zor, ancak bu kültürün yok olmasının tek suçlusu teknoloji mi?
Ülkemizdeki tarımın ve köy kültürünün geleceği olan gençleri de konuştuk. Sohbet ettiğim kadınlar arasında en genci 40'lı yaşlarındaydı, ondan yaş olarak büyüklerin çocukları zaten kendilerine şehirde bir hayat kurmuştu. Aralarındaki en genç olanın bile çocukları yuvadan ayrılma, şehir hayatına atılma hayali kuruyordu. Bu tür bir hevesi normal karşılamak lazım, gelişen sanayi ve mevcut ekonomik sistemi göz önünde bulundurursak şehir kültürünün cazibesini anlamak zor değil. Peki şehrin bu cazibesi köklü ve zengin bir kültür olan köy kültürünü yok etmeye değer miydi? Daha doğrusu bir kültürün oluşması, ondan öncekinin yok olması anlamına mı geliyordu?
Sohbet ilerledikçe güncel sorunlardan çok günlük hayattan konuşmaya başladık, sohbet eden aşağı yukarı 10 kişiydik ve oradaki herkes ile yavaş yavaş bir arkadaşlık oluşturduğumu fark etmeye başladım. Bu arkadaşlık oluştukça, yaşadıkları sorunu daha da içselleştirmeye başladım. Aslında bizden uzak olduğunu sandığımız sorunların bile bize bir şekilde dokunduğunu anladım. Sonuçta insanlar olarak bir zincir gibi birbirimize bağlıyız, böylece bir toplum oluşturuyoruz.
Ebru adında bir hanımefendiye numaramı verdim, bir başka gün zevkle tarlasına konuk olacağımı belirttim. Bir kaç gün sonra, tarlasını ziyarete gittiğimde olabildiğince konuşmalarımızı ve gördüklerimi kayıt altına almaya çalıştım. Kendisi yüzünü göstermeyi tercih etmediği için daha çok tarladaki ürünleri, doğada olmanın verdiği sakinliği kayıt altına almayı hedefledim. Daha önce böyle bir röportaj ya da kısa film/belgesel çalışmam olmadığı için ben de hazırlıksız yakalandım, acemiliğim üstümdeydi biraz. O yüzden ortaya çıkan ürün her ne kadar çok profesyonel ve benim hayalimdeki vizyonu tamamen yansıtmasa da, herkesin bu güzel köyden ve bu güzel kadının verdiği emeklerden haberdar olması gerektiğini düşünüyorum. Yolunuz Çeşme'ye düşerse mutlaka uğrayın derim, kendim içinse şunu söyleyebilirim; imkanım ve zamanım olursa bu köy üstüne çalışmalarımı kesinlikle sürdüreceğim.
Comments